SIRADAKİ SALDIRI: ÇALIŞMA KAMPLARI

Ayşegül Altınkaynak/DİSK İletişim İş Yönetim Kurulu Üyesi

Salgın döneminde kapitalistlerin, dünya genelinde ve tabi ülkemizde de kar hırsı ile işçi emekçi halkın yaşamlarını hiçe saydığını çok daha net biçimde görmüş olduk. Önlem almak yerine çarkları döndürmek, karlarını katlamak için zaten ağır çalışma koşullarını daha da ağırlaştırarak kölece çalışmaya zorlayan sermayedarların saldırılarını meşrulaştıran hükümet politikaları da birer birer pranga vuruyor emekçilerin ayaklarına.

Normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte yükselen vaka sayılarının yeni odağı fabrikalar ve OSB’leri oldu bu politikanın sonucunda doğal olarak.
Açlık sınırında ücretlerle yaşamak zorunda bırakılan – ki o da iş bulabilmiş şanslı grup olarak görülüyor-, sağlıklı beslenme ve barınma şartlarından yoksun bırakılan, zamanı ve parası olmadığı için sosyal hayata katılamayan, ekonomik krizin kendisine çıkarılan faturası altında beli iki büklüm olan işçi emekçiler salgın karşısında zaten en savunmasız kesimken; sermaye, doymak bilmeyen kazanç hırsları uğruna onları ölüme göndermekten asla çekinmiyor.
Geçtiğimiz günlerde Manisa OSB. yönetim kurulu başkanı Sait Türek’in bir televizyon programında yaptığı açıklamalar tam da bunun göstergesidir.
Manisa da normalleşme süreci ile üç kat artış gösteren vaka sayılarından işçileri sorumlu tutan Türek, çalışanları dikkatli davranmamakla suçlamış ve utanmadan Dardanel Ton fabrikasında işçilere dayatılan o alçakça uygulamayı, kapalı devre çalışma sistemini güzelleyerek Manisa OSB içinde bir pansiyon inşa edilerek binlerce işçinin bölgeden hiç çıkmadan kölece yaşam ve çalışma sistemi içine hapsedilmesini önerebilmiştir. Önce salgının işçilerin dikkatsizliği sonucu arttığını söyleyip bu algıyı yerleştirmeye çalışan ve çözüm olarak ta kölece çalışma kampları yaratmayı sunan ve tabi bunu meşru ve yaygın hale getirmeyi amaç edinen bu kan emiciler bir kez daha kanıtlıyorlar insan ve emek düşmanı olduklarını. Hayatlarımız onlar için kârlarına hizmet ettiği oranda değerli.
Hayatlarımızı yok sayarak, üzerine basarak yükselen, lüks hayatlarını kazançlarını daim kılmak uğruna bizleri ölüm çarklarına mahkum eden bir avuç kapitalist ve onların saldırılarını meşrulaştırmayı kendine görev edinen iktidarlar bilmeli ki karşılarında çok büyük bir güç var, yüzlerle kapitalistin karşısında milyonlarca işçi emekçi halk var!
İşçi sınıfımızın azgın ve sistemli saldırılara karşı birleşmesi ise onların en korkulu rüyasıdır ki korkmakta haksız da değiller. Küçük kıvılcımların büyük yangınlar çıkardığını tecrübe etmiş bir sınıf olarak krizlerin, hak gasplarının pervasızlaştığı bu dönemin büyük işçi hareketlerine gebe olduğunu görebilmeli, ilerici güçler ve sendikalar olarak işçilerle birlikte süreci doğru örgütleyerek mücadeleye hazır olmalıyız.
“Gücümüz Birliğimizden gelir”!